EĞITIM-SEANS-WORKSHOP-FARKINDALIK SOHBETLER-SEMINERLER

Tüm çalışmalar Antalya Liman ve Lara bölgesinde ayriyeten Manavgat’ta yapılmaktadır. Keyifli döşenmiş ve sıcak ortamda deneyimli eğitmen ve terapistlerle beraber sizi aşağıdaki hizmetleri vermekteyiz: * REİKİ * Ezoterik Şifa* Innerspeak*yaşam Koçluğu*Tekrar Bağlantı* Theta Healing* Nefes koçluk ve özel seanslar* Mor Alev-Silver Violet Flame * 3.göz psişik güçlendirme *7 çakra kaynağı *Altın üçgen *Angel Light*Başmelek Mikail Enerjisi*Başmelek Cebrail enerjisi*Bolluk Bereket Reikisi *Büyük merkezi güneş uyumlaması *Derin şifa reikisi*DNA Şifası Reikisi *Dove güçlendirme *Eterik Kordon akımlarını güçlendirme *Full Spectrum Healing *Gümüş Mor Alev *Imara Reiki*Karmik ilişkileri aydınlatıcı reiki *Lighterian melek bağlantıları *Meleklerin Renkleri *Neptün gezegeni*Prana *Psişik korunma alevi *Rakama Reiki*Şans Reikisi *Takyon

3 Nisan 2014 Perşembe

Bankamatik Ebeveynler



Günümüzde bazı anne babaların çocuklarıyla olan ilişkilerini anlamakta çok zorlanıyorum.
 Küçük yaşta iş hayatına atılmak zorunda kalmış her şeyi dişiyle tırnağıyla kazıyarak elde etmiş biri olarak son yıllarda gitgide gözüme batan anne-baba ve çocuklar arasında ‘özellikle maddiyata dayalı’ ilişkilere dair gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

 Son yıllarda boşanma veya ayrı oturma durumu çiftlerde çok yaygın olduğundan bölünmüş ailedeki otorite boşluğundan kaynaklı sanırım çocukların kendi lehlerine böyle bir çıkarım yapmaları sözkonusu. Ya da en ucuz ödeme şekli parayla olandır diye düşünürüm hep... Acaba ebeveynler para vererek “Ver kurtul!..” mantığından hareketle bu kolay yolu mu seçmiş oluyorlar…
 Gençleri de anlamaya çalışmak lâzım. Ne kadar iyi okullarda okurlarsa okusunlar -ki fırsat eşitliği asla yok ülkemizde- gelecek adına durumları hiç parlak değil. İş bulmak ve de doğru düzgün sosyal hakları içeren koşullarda, dolgun bir maaşla artık neredeyse mucize. Belki de “Bizi bu koşullardaki bir dünyaya neden getirdiniz?!” den yola çıkarak bir biçimde hınç alıyorlar ailelerinden.
 Evde oturan işsiz anne/baba modeli de gitgide artmakta. Bu koşullarda anne-babaların çocuklarının gözündeki saygınlığı gitgide azalmakta. Reklamlarda dizilerde oynayarak ev geçindiren bir dolu çocuk yıldızlar var.
 Artık gençler özgür ve aşırı dışa dönük yaşamakta. Bizler ve daha önceki nesiller değil arkadaşlarımıza gece yatısına, akrabalara dahi gidemezken, yeni nesil nerde akşam orda sabah aklına eseni yapar vaziyette.
 Bilhassa yurtdışına götürdüğüm turlarda özellikle Euro-Disney için çocuğunu alıp Paris’e, ya da yetişkinliğe henüz adım atan koket kızlarını, delikanlı oğullarını alıp Roma, Paris, Madrid, Barselona, Lizbon gibi gayet keyifli Avrupa kentlerine getiren aileleri görüyorum. Oldukça yüklü tur ücretlerini ödemenin dışında, kesenin ağzını açıp bol bol yemeye gezmeye ve alışverişe para saçmalarına rağmen anne-babasına teşekkür eden, saygıda kusur etmemeye özen gösteren gençlere pek rastlamamaktayım.
 Bu konudaki en uç örneği 2004 senesi Şubat ayındaki Portekiz turunda yaşadım. Ankara’lı müteahhit aile oğullarına üç bin euro gibi gayet pahalı bir İsviçre saati de almalarına rağmen havaalanında delikanlı -her ne sebeple çıktıysa- bir münakaşa sonucu babasına saldırdı ve kafa atmaya kalktı hepimizin dehşetle açılmış gözleri önünde!.. Diğer yakınları güçlükle duruma hakim olup yatıştırabildiler.
 Bunları gördükçe ve gözlemledikçe anne-babaların işi çok zor diyor ve evlenmediğime doğurmadığıma nasıl şükredeceğimi bilemiyorum.
Geçen sene Paris turuna katılan iki genç anne; yeni yetme kızları tarafından resmen dışlandılar. Küçük hanfendiler, sanki onları getiren o kadıncağızlar onlara ayak bağıymış safraymış gibi bir muameleye tabi tuttular!.. Üstelik getirmekle kalmayıp en ala şekilde yeme gezme ve alışveriş ettirmek de cabasıydı!.. Bu arada kızlarımız herhalde, dil öğrenme bahanesiyle kapağı Fransa’ya atıp orada doya doya fink atmak niyetine girdiler ki bana; “Şiyma’nım siz Fransızcayı nerde öğrendiniz?..” dediler. “İstanbul’daki konsolosluğun içindeki akşam kurslarına devam ederek” deyince aldıkları cevaptan hiç hoşlanmadılar.
 Ebeveyn parasını yurtdışında okuma bahanesiyle çarçur edenleri, okuma işini adeta profesyonel öğrenciliğe dönüştürenleri çok gördüm. Bir insan bir dili öğrenecekse illâki konuşulduğu ülkeye gitmek zorunda değil. Buna en tipik örnek sanırım benim. En azından belirli bir düzeye kadar gramer öğrenmedikçe ve kelime hazinesini genişletmedikçe kişinin tın tın bir vaziyette gitmesi vakit ve nakit kaybından başka bir işe yaramaz bence!..
 Deli gibi gece hayatı yapma tutkusu da var bazı gençlerimizde. Tanımadıkları bir ülkede hırlıdan hırsızdan, uyuşturucu müptelasından, mafyadan korkmadan nasıl bir cesaretle bu tip ortamlara dalıyorlar anlamak mümkün değil.
 Son olarak gittiğim Barselona-Madrid turunda hayli genç misafir vardı. Gündüz ne yapıldığı, şehir ve çevre turları pek umurlarında olmadı. Varsa yoksa gece hayatı, sabahlara kadar eğlence…
 Tüketim toplumu olmaya hanidir özendirildiğimizden ve insan denilen varlığın istekleri hiç bitmediğinden maddiyata dayalı dünyamızda “Ver kurtul!..” mantığı hakim ama şu bir gerçek ki maneviyatı olmayan insanlar boşluktalar.
 Kaba bir tabir olacak belki ama bugünkü sağmal inek gibi kendini sağdıran ebeveynleri şifresi çocuklarınca bilinen bankamatiklere benzetiyorum.
 Lütfen herkes yerini ve konumunu, kısacası haddini bilsin. Eğer anne olsaydım nasıl olurdum böyle bir modelin içinde ister istemez yer alır mıydım bilemiyorum. Sanırım gelenek göreneklere bağlı biri olarak çok sancılı ve çekişmeli olurdu evlâdımla ilişkim. Çünkü müsrifliği, ziyankârlığı, nankörlüğü ve şükürsüzlüğü hiç ama hiç sevmiyorum. Tüketim toplumu ve bilhassa küçük Amerika olmamız için alabildiğine pompalanan fos fikirleri asla benimsemiyorum.
 İyi ki zamanında bize tabakta yemek bırakmanın doğru olmadığını, bayram dışında yeni bir şey almamayı, büyük kardeşlerimizden küçülenleri hatta akraba çocuklarıyla bir imece içinde giysi değiş tokuşu yapmayı benimsetmişler.
 Bir ingiliz kızıyla evlenen ve bu evlilikten iki çocuğu olan arkadaşımın annesi doğum için şık ipek sabahlık-gecelikler, bebe takımları vs. ile doğuma gittiğinde gelini teşekkür etmek bir yana kendisine “Bunları neden aldınız?.. Bizim ülkemizde herkes birbirine verir bu geçici dönem için gerekli olan şeyleri” deyip kayınvalidesinin çok bozulmasına neden olmuştu.
 Halbuki eskiler; “Çocuğun yediği helâl, giydiği haram” deyişini sıklıkla kullanırlardı.
 Ülkemizde uzun zamandır şehit vermedik acı olaylar yaşanmadık gün geçmiyor ve bunca yaşanan acı ve zaman zaman katliama dönen kayıplara rağmen bir kesim hala vur patlasın çal oynasın, gece hayatı aşk meşk, yemek içmek gezmekten başka bir şey hayatta yokmuşcasına sığ bir yaşam sürdürmeye devam ediyor. Anlamak mümkün değil!.. Bunu yapanların kendi çalışıp kazandıkları paralarla değil, genellikle ana-baba finansörlüğünde bu yaşamları sürdürdükleri ortak bir özellik olarak göze çarpıyor.

Seneler evvel bindiğim bir dolmuşta orta yaş üzeri bir beyin genç birinin yaptığı saygısızlığa sinirlenerek ettiği söz; “Şimdiki gençler okumadan diploma, çalışmadan para, evlenmeden karı istiyor!..” du.
 Esas vahim olan bu şekilde yetiştirilen çocukların gelecekte nasıl birer yetişkin olacakları!.. Daha şimdiden şükürsüz, tatminsiz ve fena halde huysuzlar…
 Hiçbir anne-baba ömür boyu evladına eşlik etmek koruma kollama lüksüne sahip değil. Herkes bir yerden sonra öte aleme gitmek, kalanlar da yoluna yalnız devam etmek ayakları üstünde durabilmek zorunda.
 Çocuğunun her istediğini yapan ebeveynler bence onlara ‘iyilik’ adı altında hayatta yapabilecekleri en büyük kötülüğü yapıyorlar. Vardan yoktan anlayamayan, eski yeni mevhumundan bîhaber bir nesil geliyor ki buda beni ürkütüyor.
 Ne istemenin ne de sahip olmanın sonu yok. Bence en güzeli; ‘Hayatta ne kadar çok şeye sahip olduğumuz değil, ne kadar az şeyle yetindiğimiz önemli’ diyebilmek ve demekle kalmayıp özümseyerek bunu hayatımıza geçirebilmek.


YAZAN: ŞİMA AKSEKİLİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder