Hiç düşündünüz mü neden ayak kokusu bize itici veya utanç
verici gelir de, limon kolonyasının kokusu bizi ferahlatır ya da parfüm gibi
uçucu bir maddeye tonlarca para harcarız...
Kokuların, tıpkı
bir zamanlar hayalinde olduğu gibi, herşeye gücü yeten tanrısı olmak istiyordu,
ama şimdi gerçek dünyada olmalıydı bu artık, gerçek insanlar üstünde kurmalıydı
egemenliğini. Bunun elinde olduğunu biliyordu.Çünkü insanlar büyük olana,
korkuya, güzel olana karşı gözlerini yumabiliyor, ezgilere ya da gönül çelici
sözlere kulaklarını tıkayabiliyorlardı. Ama kokudan kaçamıyorlardı. Çünkü koku
soluğun bir kardeşiydi. Onunla birlikte insanların içine giriyordu, yaşamak
istiyorlarsa karşı duramıyorlardı. Hem de tam orta yerlerine giriyordu koku,
doğrudan kalplerine ve orada akla karayı ayırır gibi ayırıyordu ilgiyle
aşağılamayı, iğrentiyle zevki, aşkla nefreti. Kokulara egemen olan insan
kalbine egemen olurdu.
(Patrick Suskind-Koku adlı romanından)
Hiç düşündünüz mü neden ayak kokusu bize itici veya utanç
verici gelir de, limon kolonyasının kokusu bizi ferahlatır ya da parfüm gibi
uçucu bir maddeye tonlarca para harcariz...
Geçenlerde kokuyla ilgili bir deney izliyordum. Beş
kadına, beş beyaz tişört verip bu tişörtlerle, hiçbir koku sürünmeden iki gece
yatıp uyumaları söylendi. Kadınların kokuları tişörtlere sinince kavonozlara
konuldu. Denek olan erkeğe bu beş tişört koklatılıp hangi kökünün kendisine en
çekici, hangisinin en az çekici geldiği soruldu. Adam sıralamayı yaptı. Ortaya
söyle bir sonuç çıktı: Adamın en beğendiği kokulu kadının DNA yapısı ile kendi
DNA yapısı arasında en az benzerlik olduğu görüldü. En az çekici bulduğu
kadının DNA yapısı ise kendininkine en çok en benzeyen idi. Bu da şu demek
oluyordu, DNA yapısı birbirine benzeyen insanların özürlü çocukları olma
olasılığı daha güçlü idi. Bu deney pek çok kereler değişik insanlar üzerinde
uygulanmış ve hepsinde aynı sonuçlar alınmıştı! Kısacası İlkel beynimiz doğal
seleksiyonu biliyor ve bizi eş seçimimizde önemli bir biçimde etkiliyor.
Aynı şekilde birbirleriyle çok samimi olan ya da aynı ortamda
yaşayan kadınların adet dönemlerinin bir süre sonra aynı zamana rastgeldiğini
ya duymuş ya da yaşamışsınızdır. Bunun nedenin de beynin koku merkeziyle ilgisi
olduğu artık bilinmektedir!
İnsanoğlu hayvanlara göre daha az gelişmiş bir koku
merkezine sahiptir. Bununla birlikte bir zamanlar bizler de kokuyu, yaşamımızı
devam ettirebilmek için güçlü bir duyu olarak kullanmıştık. Bu nedenle koku,
biz farkında olmadan duygusal halimizi, seçimlerimizi, kalp atışlarımızı, vs
hala etkilemektedir.
Psiko-aromaterapi!nin ilk tohumları 1920lerin başında iki
italyan doktor (Gattı and Çayola) tarafından ortaya atılmıştır. Bu doktorlar
kökünün merkezi sınır sistemi üzerinde refleks etkisi yarattığını; kan
başıcında, kan dolaşımında ya da nefes alma sıklığında bazı değişikliklere yol
açtığı kanıtlamıştır. Psiko-aromaterapi araştırmaları daha sonraları da devam
etmiş ve ileriye götürülmüştür.
Koku molekülleri, beynin lımbık sistem denilen kısmında
etkili olur. Beynin bu kısmı duygusal beyin, ilkel beyin olarak adlandırılmaktadır.
Aromaterapi yağlarının herbirinin beynin bu kısmının belli bölgelerini harekete
geçirdiği düşünülmektedir. Bazı bölgeler vücutta veya duygularımızda uyarıcı
etki yapılmasına yol açarken bazı bölgeler yatıştırıcı etkiye neden olacak
nerokimyasal maddeler salgılar. Burada çok kısaca ve yüzeysel olarak limbik
sistemin bazı bölgelerinden ve aromatik yağların etkilerini örnekleyebiliriz;
Amygdala ve hippocumpus: Bu bölgeler hafıza ve duygusal
reaksiyon üzerinde rol oynarlar. Nane, limon, karabiber, biberiye gibi yağlar
bu bölgede etkili olup hafızayı çalıştırmakta, konsantrasyonu artırmakta,
kafadaki bulanıklığı gidermekte yardımcı olmaktadırlar.
Hipotalamus: Bu bölgeye beynin beyni demek pek de yanlış
olmaz herhalde. Vücudun bozulan biyolojik ritimlerini düzeltmek için mesajlar
yollayan merkezidir. Depresyon, adet bozuklukları, menopozda yaşanan
dengesizlikler, duygusal dengesizlikler gibi durumlarda bergamot, günnuk,
sardunya (pelarganium graveolens) yağları hipotalamus üzerinde etkili olurlar.
Talamus: Buradan enkephalin adlı nerokimyasal bir madde
salgılanır. Depresyon, duygusal sallantılar, güven kaybı gibi durumlarda
adacayı, greyfrut, yasemin, gül gibi yağlar kullanılabilir.
Hipofiz bezleri: Bu bölgeden salgılanan hormonlardan biri
endorfindir. Endorfin ağrı kesici, mutluluk verici ve seks isteğini arttırıcı
etkilerde bulunmaktadır. Hipofiz bezleri, tiroid, böbrek üstü bezleri gibi
diğer endokrin bezlerini de yönetmektedir. Ylang ylang, Patçuli, yasemin gibi
yağlar bu kısmı uyarır.
Raphe nüçleus: Serotonin salgısının yatıştırıcı bir
etkisi vardır. Papatya, mercankosk, lavanta, portakal çiçeği yağları bu kısımda
etkili olabilir.
Loçuş Ceruleus: Buradan noradrenalın salgılanır.
Uyanıklık, çevreye karşı verilen tepkilerin kontrol edilmesinin yanısıra
dikkat, öğrenme, bellek, duygudurum üzerine de etkilidir. Ayrıca motivasyon ve
dürtülerle de ilişkili olduğu düşünülmektedir. Biberiye, reyhan, kakule gibi
yağlar bu bölgeyi harekete geçirmekte kullanılabilir.
Kısacası aromaterapik yağlar, bizlerin duygusal ve
fiziksel olarak dengeli ve mutlu olabilmemize yardımcı olabilecek özellikleri
taşımaktadırlar...
Yazar: Feyza Hepözden
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder