Duyguların ve duygusunun hem kendi için hem karşısındaki
için fakında olmaktır. Duygusal zeka EQ ile ilintilidir. “Ne için ne
yapıyorum?” sorusunun cevabıdır.
Karşınızdaki size bir şey anlatırken gösterdiği duygu bazen
aslında gerçek hissettiği şey değildir. Bu duygusal yalancılıktır. Bunu herkes
yapar. Gerçekten ne hissettiğini bilmek istersiniz. Gerçekten mutlu mu? Şu
andan memnun mu? Benden memnun mu?
Sözünde duracak mı? Beni sevdi mi? Bana güvendi mi? Ona yalan söylediğimi
anladı mı? Gerçekten üzgün mü? Gerçekten üzgün değilse neden öyle gösteriyor?
Duygular ve düşünceler üst üste binmiş durumdadır.
Her zaman karşımızdakinin ne hissettiğini tahmin ederiz. Ve
bunu mimiklerinden, tepkilerinden, davranışlarından anlamaya çalışırız. O da
gizler. Ama eğer artık onu tanıyorsanız bilirsiniz nelere önem verdiğini, ne
kadar kuralcı olduğunu, ne kadar açık olduğunu, yalana ne kadar eğilimi
olduğunu, ne kadar düşündüğünü söyleyebildiğini, hayır diyip diyemediğini,
hangi dilden anladığını, nelere dikkat etmek gerektiğini, nasıl hoşuna
gideceğinizi. Bir kere birisini tam olarak anladığımızda o kişi ile sorun
yaşamaz oluruz. İlişkimiz yolunda yürür, iş yaparız, gereksiz durumlara öfke
yüzünden enerjimizi ve zamanımızı ona vermeyiz de gider arkadaşlarla eğleniriz,
hoş bir film seyrederiz, olumsuz his azaldıkça sağlık ve mutluluk geleceğinden
sağlıklı oluruz.
Her an gelecek için tahminlerimiz var, en doğru tahmini
yapan, en az hata yapan, en konforlu hayat yaşayan oluyor. Konfor koltuktan
gelmez bundan gelir. İnsanlarla ilgili gelecek tahminlerimiz de var, kezadır.
Ortaokuldaki sınıfın garip çocuğunu hatırlayın. Tepkileri
bir garip olduğu için tüm sınıf ondan uzaklaşmıştı ya da onunla dalga
geçiyorlardı. Farketmedikleri şey o çocuk sadece duyguları anlayamıyordu, lafı
uzattığı zaman karşısındakinin sıkıldığını, ani tepkilerden herkesin
korktuğunu, insanlar arası arkadaş olma yazılı olmayan duygusal sözleşmesine
göre öyle lap diye birisiyle arkadaş olunamayacağını, güven kazanma
süreçlerini, içini açma içini görme süreçlerini bilmiyordu, anlamıyordu. Belki
tüm merhabalar onun için aynıydı, konuşmak istemeyen insanı ve ya ondan
hoşlanmayan insanı anlayamıyordu. Ve hep kendine kızıyor, bu durumlardan
kaçayım derken daha çok içine düşüyordu.
Bu insan sadece ortaokulda yoktu, orta yaşta da var, orta
direkte de... İlişkileri bozuk insanları ne sanıyorsunuz? Erkeklerin kadınları
ve kadınların erkekleri anlamamasını.
Duygusal farkındalık dış tahminlerde olduğu gibi iç
tahminlerde de asıl etkendir. İnanır mısınız bilmem ama toplumun büyük kısmı ne
hissettiğini bilmez. O an endişeli olduğunu farketmez. Korktuğu için bu işi
yaptığını, bunun normal olmadığını, herkesin bunu yaşamadığını, bu duygu
ortadan kalksaydı nasıl hissedebileceğini tahmin edemez, daha duygunun farkında
değildir.
Sorun çözmek için önce sorunu tanımlamak gerekir.
İçsel duygusal farkındalık beraberinde niye böyle hissettiği
sorusunu getirir. Önce varlığını kabul edelim, sonra nedenine bakalım, sonra ne
yapabileceğimize.
Ben kişisel olarak kişinin ne dediğini dinlemem, anlatırken
ne hissettiğini takip ederim ve aynı anda kendi hissettiğimi de bilirim. Eğer
buna dikkat ederseniz hikayenin çoğu zaman anlatıldığı gibi olmadığını
görürsünüz.
Birisine “seni seviyorum” dediğim zaman bu onu gerçekten sevdiğimi
göstermez, çoğu zaman tam tersi de hissediliyor olabilirim zaten sevgi
gösterilen bir şeydir onu kelimeye dökmek ne saçmadır, hatta gösteremediğim
için ve artık sevmez olduğum için söylüyor bile olabilirim. Duygusal
yalancılık. Aslına bakarsanız abartı sevgi gösterileri de budur.
Karşımızdakini onaylama da budur. “Onaylıyorum” demesek de o
anki mimik ve kafa hareketi veya bir küçük gülüş ile yalan söyleriz. Sonra
başımıza büyük işler açılır. Bu sürecin fakında olmak duygusal farkındalıktır .
Duygusal farkındalık cuma namazından çıkan herkesin aynı
oranda ruhani beslenmeyi sağlayamamış olması, içselleştirmediğinin farkında
olmaması, tabi ki aynı oranda sevap kazanamadığıdır.
Bir hikaye; Hz. Ali bir cihatı kazanır ve düşman liderin
boynuna kılıcı dayar, lider de ona tükürür ve Hz. Ali kılıcını kınına sokar ve
gider. Adam arkasından bağırır ”beni neden öldürmedin?”. O da der ki “seni eğer
şimdi öldürürsem bu sana olan öfkem yüzünden olur, ama ben seni Allah adına
öldüreceğim”. Bu hikaye bir şey yaparken bunun duygusunun farkında olmayı en
iyi özetleyen hikaye bence.
Erkeklerin duygusal farkındalığı genelde daha düşük olur.
Kadın kötü hissederse adam bunu anlamaz, adam kötü hissederse kadın bunu hemen
anlar. Kadın çok kötü hissetmeye başladığında adam ancak o zaman anlar.
Kızlar babalarına daha kolay yalan söylerler ama anneler
anlar, çocuklar annelerine daha kolay açılırlar, onlara yalan söylemek daha
zordur ve onlar anlatılırsa anlar, yargılamayı kesebilir ve yapıcı olabilir.
Empati.
Dünya üzerindeki doğa ölümü, insan ölümü, savaşlar devletin
tepesindeki adamların çatışması ve bencillikleri yüzünden kaynakları
ortaklaşamamaları ile ilgilidir. Kendi kendini yok eden bir sisteme dönmüş
olmak. Bu sert babanın çocuğunu bir hiç uğruna nasıl kırabildiğini de açıklar,
maçlardan sonra sporla alakası olamayacak çatışmaları da, savaş denen şeyin
varlığını, ne uğruna ne yaptığımızın farkında olmamaktır.
Dünyayı bu hale getirenler kadınlar değil, erkekler. Bu
insanların nasıl da olmadık şeylerin askeri olduğunu da açıklar. Empatisizlik.
Fanatiklik. Gözü görmeyecek olma, hissettiği nefreti farketmeme, daha
tanışmadan kararını vermiş olma, ön yargılı olma, tanrıdan uzağa çekilme, hasta
olma, hasta etme.
Photoshop, makyaj, pahalı kıyafet, sahte kahkaha gerçek
olanı saklamak içindir. Ve kişiler bize “iyiyim” dediği zaman bunu gerçek
sanırız, bize gülüyorlar diye bizi seviyor sanırız, ok dedi diye ok sanırız,
benim iyiliğim için söylüyor sanırız halbuki kendi çıkarı için öyle yapıyordur.
Anlayamayız içini çünkü bakmamışızdır. Aynı kendi içimize bakmamamız gibi.
Kendileri bu zekaya sahip değil diye asıl olanları anlayamıyor diye
başkalarının da onu anlamayacağını sanır ve bir görünüme bürünür.
Halbuki bazı insanlar bunu yemez, kelimelere takılmaz,
kıyafete, paraya, dışsal herhangi bir şeye, söze bakmaz. Aslında ne olduğunu
anlamaya çalışır, o sıra susar, dinler, konsantre olur, gözlerine bakar, sakin
kalır, sadece anlamaya ve öğrenmeye çalışır, o anın anlamı sadece yeni birini
tanımaktır. O an söylenen hiçbir şey inanmak veya inandırmak adına değildir,
ikna süreci yoktur, tam olarak karşımdakini anlamak ve kendimi tam olarak
anlatma durumudur.
Duygusal farkındalık kimseye zarar veremeyecek olmaktır.
Şekilci olmamaktır, salak bir kural yüzünden tüm hayatını mahvettiğini
bilmektir, uyum sağlamaktır, dişil enerjidir, şanslı olmaktır evren böyle
tipleri sever. Öz ile bağlantılı yaşamaktır. Olduğu durumda olmaya hakkı
olduğunu bilmektir, bunu ifade edebilecek olmaktır. Karşısındakinin bir düşman
olmadığını sadece kendisi gibi hayatı kotarmaya çalışan bir insan olduğunu
bilmektir. Yargılayamaz olmaktır. Gün batımından zevk alabilecek olmaktır, her
defasında farklı olduğunu bilmektir. Yemeğe bakıp kafasında kalori hesabı
yapmak yerine tadına odaklanabilmektir. Hayattan zevk alabilmektir. Evrene izin
verebilmektir, başta zorla bir şeyin parçası yapılmış olduğunu, artık hayatı
yeterince algılayamaz olduğunu bilmektir. Hayattan zevk alamama neden olur
sanıyorsunuz? Büyük olmaya çalışma çabasının altında aslında kendini küçümseme,
değersizliğini öğrenmiş olma olduğunun farkında olmaktır. Kasıtlı eksik
hissettirildiğinin farkında olmaktır, eminliktir, korkusuzluktur, öğrenme
sürecidir, yargıçlık taslama değil.
YAZAR: Oytun Okkır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder