Öncelikle bu yazıyı yazmam için bana ilham olan derKİ
Genel Yayın Yönetmenim Sevgili Hasan Sonsuz Çeliktaş’a teşekkür ediyorum. Sanıyorum 3-4 gün önce
Hasan bir link paylaşmıştı “Çocuğunuza söylemeniz gereken 10 cümle” şeklinde.
Ben de çocuk kelimesini görür görmez hemen atlayıverdim linke, beni tanıyanlar
bilirler daha konservatuvar yıllarımdan beri çocuklardaki yetenek kavramı
üzerine uzun yıllardır araştırmalar yapıyorum. Bu yüzden çocuk kelimesi ben de
algıda seçicilik yaratmış durumda, hemen dikkatimi çekti.
Yalnız benim ilgimi
asıl çeken Hasan’ın paylaşımın üzerine yazdıklarıydı. Yazıyı Pedagog Nuray
Erdemli yazmıştı. Ve çocuklarımızla iletişim kurarken dikkat etmemiz gereken
hususlardan bahsediyordu. Ve Hasan’ın yorumu da “aslında tüm bunların biraz
yapay olduğu ve bunları aktaran uzmanların tüm bunlara ne kadar dikkat ettiği
konusundaydı”. Yorumuna bayıldım, doğru söylüyordu Hasan. Evet bunlar bize
yapay geliyordu. O an beynimde bir ışık çaktı. Bunlar çocuklarımızla iletişim
kurmamız için gereken 10 cümleydi de, bize yapay gelmesinin sebebi neydi?
Üstelik okuduğumda farkettim ki çok da güzel cümlelerdi, peki biz bunları niye
uzun süreli ve kalıcı olarak yapamıyorduk çocuklarımıza karşı? Bir noktada
sabrımız niye tükeniyordu, hemen neden içimizden ya da dışımızdan öff diyorduk,
kısaca bunlar bize niye yapay geliyordu?
Neden geliyordu, çünkü doğamızda yoktu. Hz. İsa’nın çok sevdiğim bir sözü var, diyor ki:
“İnsan kendinde olanı harcar.”
Çocuklarımıza bu
şekilde davranamıyorduk çünkü bu içimizde yoktu. Elbette ki bize yapay
gelecekti. Çünkü kendimize karşı hiç bu şekilde yaklaşmamıştık. Çünkü hiç bir
zaman bize bu öğretilmedi. Biz de
olmayan bir şeyi nasıl harcayabilirdik ki. Bu öğretilmediği gibi bir de tam
aksi öğretilmişti. Yani başkalarını mutlu etmemiz gerektiği. Biz ancak o zaman
sevilebilirdik ve o zaman kendimizi değerli hissedebilirdik. Ancak bu da öyle
bir paradoks ki, içten içe mutlu olmak için başkaları için bir şey yaptığınızı
bilirsiniz ve içinizde parçalar sürekli çatışır durur. Yani mutluluğa ve
mutluluğun karşılığında iyilik yaptığımız herkese borçlu kaldık biz. Evet hem
de topluca borç aldık. Çünkü bize kendimizi sevmenin, kendimizi iyi
hissetmenin, kendimiz için güzel bir şey yapmanın doğru olduğu öğretilmedi.
Bana da öğretilmedi, benim ailem de bilmiyordu, çünkü tam tersi öğretilmişti,
anaların evlatları için saçını süpürge ettiği, babaların eve ekmek getireceğim
diye alnının terini sokaklarda bırakması gerektiği gibi… Elbette ki
çocuklarımızı ve ailemizi düşüneceğiz ama tüm bunları kendimize borçlu kalarak
yapamayız.
'Özsevgi ve özsaygıyı kendikendimize karşılayamadığımız
sürece hayatımızın tümünü birilerine borç ödeyerek geçirmek zorunda kalacağız.'
Özsevgi ve özsaygı üzerine detaylı bir yazı yazacağım
ancak şu an asıl istediğim şey Nuray Hanımın çocuklarımıza söylememizi istediği
şeyleri kendimize söylememiz. Düşünün 5 yaşındaki bir çocuğa yeni doğmuş bir
bebeği ihtiyaçlarını karşılaması için emanet eder miydiniz? Ben etmezdim.
Neden? Çünkü 5 yaşındaki çocuğun öncelikle kendi ihtiyaçlarını gidermesi
gerekir. Bir başkasıyla ilgilenmeden önce kendini geliştirmesi, büyümesi
gerekir diye düşünürüz. İşte biz o 5 yaşındaki çocuklarız. Bedenlerimiz büyüdü,
kocaman olduk. Hatta öyle büyüdük ki doktor olduk, öğretmen olduk, mühendis
olduk, yazar olduk, kendi işimizin sahibi olduk da acaba ruhumuzun asıl
istediği özsaygı ve özsevgiyi kendikendimize karşılayabilecek kadar olgun olduk
mu?
Şimdi sizden rica ediyorum. Hatta bu 10 cümleyi bir
yerlere yazın ve lütfen kendinize sık sık sorun.
1. Bu konudaki çabanı çok beğendim - Bu konudaki çabamı
çok beğendim
Kendinizi en son ne zaman takdir ettiniz? Bugün hiç,
gerçekten kalpten gelerek takdir ettiniz mi? Ya da sık sık kendinize ‘aferin
sana Sevgi, ne kadar güzel bir çay demlemişsin. Bu konudaki çabanı çok
beğendim” dediniz. Kendimizi takdir etmemiz için illa ki, 15 kilo vermemiz, bir
ödül almamız ya da muhteşem bir iş başarmamız mı gerekiyor yoksa, gün içinde
kendinizi sık sık takdir eder misiniz? Unutmayın insan kendinde olanı harcar.
Ancak kendimize karşı böyle davranabildiğimizde çocuklarımıza, eşimize,
dostumuza, ailemize böyle davranabiliriz.
2. Seninle bunu yapmaktan çok keyif aldım - Kendimle bu
aktiviteyi yapmaktan çok keyif aldım
Danışanlarıma sık sık sorduğum bir soru var sizlerle de
paylaşayım. “En son ne zaman sadece kendimiz ile sadece kendimiz için vakit
geçirip bundan çok keyif aldık?”
3. Şimdi seni dinlemeye hazırım - Şimdi kendimi dinlemeye
hazırım
Gün içinde kendinizi söylenirken bulur musunuz ? Keşke
şöyle deseydim, keşke şöyle yapsaydım, neden hala diyete başlamıyorum ki, neden
hala istediğim paraları kazanamıyorum, neden hala hayallerimin prensiyle
tanışmadım? Bunlar benim danışanlarımdan
ilk başlarda sık sık duyduğum ifadeler. Hala zaman zaman kendimi de “keşke
şöyle yapsaydım” derken yakalıyorum.
“Peki kendimizi gerçekten en son ne zaman dinledik?”. Tıpkı en yakın
dostumuzun,kardeşimizin bir problemini dinliyormuş gibi şefkatle ve sırtını
sıvazlayarak kalpten dinledik?
4. “Teşekkür ederim” ve “lütfen”
Kendinize teşekkür eder misiniz? Bağırsaklarınıza hiç
gerçekten teşekkür ettiniz mi sizin bedeninizde boşaltımı sağladığı için, peki
ya kalbinize? Doğduğunuz andan şu ana kadar hiç durmadan sizin için atıyor. Ona
kaç defa teşekkür ettiniz? Sizin için senelerdir çalışıyor.
5. Hangisini tercih edersin? Hangisini tercih etmek
istiyorum?
Hiç beklemediğimiz
bir şekilde işler ters gitmeye başlamışken “Şu anda ne hissetmeyi seçiyorum?”
diye sorduk mu kendimize. Ya da sırf ailemiz istiyor diye hukuk fakültesine
girdiğimizde kalbimiz müzik için aşkla çarparken ne yaptık? Peki şu anda soruyor muyuz? Ben neyi tercih
ediyorum? Bu hayatta ne istiyorum? Durumlarımızı her zaman seçemeyebiliriz
ancak hislerimiz bizim kontrolümüzdedir ve her zaman bir seçim hakkımız vardır.
6. Biliyor musun bugün ne oldu?
Küçük çocuklara dikkat edin, hatta küçüklüğünüzü
anımsayın ‘oyun’ adı altında olayları anlatırlar kendilerine, bazen oyuncaklar
aracılığıyla, bazen objeleri konuşturarak yaparlar bunu. Şimdi çocukluğumuzu
neden güzel anılarla hatırladığımızı anlıyorsunuz değil mi? Güzel şeyleri
kendimize defalarca anlatırdık da ondan. Büyüyünce bize iyi şeyleri anlatırken
haddimizi bilmemiz gerektiği, insanların kendini kötü hissedebileceği, kendi
başarılarımızı anlatırsak birilerini incitebileceğimiz öğretildi ve sustuk.
7. Seninle gurur duyuyorum - Kendimle gurur duyuyorum
Şöyle gözlerimiz dola dola, dudaklarımız titreye titreye,
yüreğimizden duygularımız taşarcasına en son ne zaman gurur duyduk kendimizle?
Peki bunu ne kadar sıklıkta yapıyoruz?
8. Bu konuda senin için yapabileceğim bir şey var mı?
Yardım edebilir miyim? - Bu durumda kendim için yapabileceğim bir şey var mı?
Yardım edebilir miyim?
Hayal edin, iş arkadaşınız ağlaya ağlaya yanınıza geldi
ve çocuğunun bir kaza geçirdiğini acilen gitmesi gerektiğini ve bugünlük onun
işleriyle ilgilenmenizi rica etti. Ne yapardınız ? Hiç düşünmeden yapardık öyle
değil mi? Peki kendimize en son ne zaman yargısızca, şefkatle, yumuşak bir
dokunuş sergileyerek yardım ettik?
9. “Bana yardım eder misin?” “Teşekkür ederim, işimi çok
kolaylaştırdın.”
Cem Yılmaz’ ın bir şakası vardır izleyenler bilir. Bahsi
geçen bir Faruk Eczanesi vardır skeçte. Türklerin “bilmiyorum” deme gibi bir
özelliği olmadığını söyler. Çok derin kanayan bir yaramıza parmak basar
aslında, toplumsak sıkıntımızdır. “Bilmiyoruz” dersek güçsüz oluruz, ayıplarlar
sonra elalem ne der diye düşünürüz ve lügatımızdan “bilmiyorum” kelimesini
çoktan çıkarmışızdır. Bu kelimenin bir kardeşi de bence yardım istemektir.
Yardım istediğimizde sanki güçsüz, savunmasız ya da beceriksiz olduğumuzu
düşündüğümüzden yardım istemeyiz. Yapılan araştırmalar şirketlerin %60’ının bu
yüzden battığını söylüyor. Her işi kendimiz yapmaya çalıştığımızdan görev
yetkisi veremiyoruz ve tükeniyoruz. Tanıdık geldi mi size bu, çağımızın
problemi;n'Tükenmişlik Sendromu'.
10. Seni anlıyorum/ anlamaya çalışıyorum - Kendimi
anlıyorum
Kendimizi anlamamız için neye ihtiyacımız var? İlla ki
haklı mı olmalıyız, alanımızda 1 numara mı olmalıyız? Yemeği yaktığınızda,
belgeleri yanlışlıkla bilgisayardan sildiğinizde, o davayı kaybettiğinizde,
başarısız olduğunuzda da kendinizi anlıyor ve ihtiyacınız olan şefkati
kendinize verebiliyor musunuz? Kendinize yere düşmüş bir çocuğa sarılır gibi
sarılabiliyor musunuz?
Tüm bunları kendikendimize karşılayamadığımızda,
paradoksal bir şekilde karşı taraftan da alamadığımızı, alsak dahi borçlu
olduğumuzu söyleseydim ne kadar şaşırırdınız? Zaman zaman siz de böyle
hissetmiyor musunuz?
Gelin hep birlikte bugün kendimiz için bir şeyler
yapalım. Aynanın karşısına geçin ve gözlerinizin içine bakın. Hiç bir şey
düşünmeyin sadece bakın. Etin, kemiğin ötesine geçin, gözlerinizde kaybolun.
Hoşlanmadığınız bir şey olduğunda kafanızı çevirmeyin, kendinize karşı tarafsız
olana kadar bakmaya devam edin. KORKMAYIN. Kendi gerçekliğinizi
gözlemliyorsunuz. Kendi varoluşunuzla gurur duyun, takdir edin ne kadar yüce
bir ruh olduğunuzu, takdir edin sizin için aşkla atan kalbinizi. Ve dışarıda
aradığınız mucizeye kendinizde ulaşana kadar bakmaya devam edin. Çünkü
ARADIĞINIZ MUCİZE SİZSİNİZ
Yazar: Meltem Emir Karataş
Kaynak: derki
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder