Tanrı, diğer bir deyişle; eril enerji, hepimize bir takıntı
olmuş durumda. Oysa sonlandırılmalıdır takıntılar. Bırakılmalıdır. İllüzyona
uğramış kadın ve erkekler sahaya inmiş durumda. Şu an da kadınlar da eril
enerji ile ilerliyor. Dişi enerji yok. Özünden uzak hangi varlık olursa olsun
erili ile ilerliyor demektir. O halde eril bir Tanrı takıntısı ile
ilerleyemiyoruz. Dişi enerji örtülü kaldığı sürece erildeyiz. Biz kaynaktan
uzaklaştıkça sevgiden mahrum kalıyoruz.
Dişi enerji (Tanrıça) varoluşun kendisidir ve erili besler.
Ancak eril bunu kendi özünde dişili artık göremediği için hep birlikte eril,
eril yaşıyoruz. Şu an da kadın ve erkek
erilden ilerliyoruz. İllüzyon çamurunun
içinde. Dişi enerji yok. Özünden uzak hangi varlık olursa olsun onda dişi
enerji yoktur.
Yüreğime Yolculuk
Bizler sevgi ihtiyacına girdiğimizde bu dişile olan özlemden
kaynaklanır. Ancak karşımda eril var. Biz de eriliz. Tanrıça örtülü. Kaynaktan
uzak olduğumuz zaman hangi sevgide birleşeceğiz? Hangi anlamda dönüştüreceğiz?
Sahaya bu bilinç de iniyorsak; karşı taraf için aslında kutupsal aynalığını
yapıyoruz. Diğer bir deyişle aynaya
tersten baktığımızda gördüğümüz yalnızca değişik türden taktığımız
maskelerimizdir. Bu oyunu çözebilecek araçlardan en güçlüsü içimizdeki saklı
internet DNA farkındalığı olabilir.
Ezber Bozan Öğreti DNA’nın Bilgeliği
DNA içimizdeki dişilin ve erilin öyküsünü biliyor. O
içimizdeki saklı internettir. Kodlarını açmak için sadece niyetin gücüne
başvurmanız yeterli olabilir. Orada dişilin ve erilin hikâyesi mevcut. Peki,
nedir bu hikâyenin özü derseniz eğer? Biraz imajinasyon, biraz senaryo katarak
bakmaya çalışalım. Ola ki; bir hatırlamaya aracılık edebiliriz.
“Konuklardan sadece
bir kaçını içeri alın, diğerlerini istemiyorum”
“Ama diğerleri dediğiniz hepsi sizin davetinizle buradalar
efendim”
“İyi ya şimdi de kovuyorum onları”
Şimdi bu mizanseni başka bir şekle uyarlarsak; mesela, Eril
(Tanrı) önce hepimizi evine davet ediyor ve sonra canı istemediği için birileri
hariç diğerlerini evinden kovuyor. Bunu söyleyecek olan da evin yardımcısı.
Yani bizim hikâyeye göre Tanrı’nın yardımcısı. Tanrı onun yardımcısı değil.
Oysa hep dilimize dolanan en güçlü laftır. “Tanrı yardımcın olsun”
Eğer hepimiz onun davetlisi isek, gözümüz de tasdik ettiyse
bunu bizi evinden kovamaz çünkü 2 konuda acizdir.
Açtığı gözü kapatamaz, çünkü gören gözlerden, duyan
kulaklardan işiten yalnızca kendisidir.
Ancak bu erilin işidir. Dişil asla gören gözünde şüphe
etmez. Davet geldiyse, özünden geldiğini bilerek yanılmaz. Gönül gözü açılırsa
bir daha onu kapatmaya erilin gücü yetmez. Diğer bir deyişle; eril artık
dengelenmiştir.
Kendini kendi mülkünden atamaz, çünkü sonsuz ve sınırsızdır
onun mülkü.
Mülk Allah’ındır desek bunu dünyevi bir mülk olarak değil
kalbin “hakikati bilmesi” olarak benimsemek uygundur. Çünkü dişilin evi, mülkü
kalptir. O başka bir mülk edinmemiştir ki; kendini kendi evinden başka bir yere
atsın.
Bizler yardımcı elemanlar olarak asırladır eril olarak
ilerliyoruz. Eril enerji, hükmeden ve seçim şansını bize bırakmayan bir varlık
gibi gösterilir ama sonra da “ Onun yardımına ve desteğine bırakılır tüm
işlerimiz. Sadece eril aktif. Bu özümüzden uzaklaşmaktır. Kendini bilme
yolculuğunda sınıfta kalmaktır. Kendi sırrına (DNA’sındaki katmanlarındaki
bilgiye) bakarak “hatırlamayı seçmeyi niyet etmek” yerine ona dikte edilen bir
illüzyon bir enerji ile sevgisiz varlıklar olarak asırlardır yolculuk eder.
Kendini hatırlamayan varlık, bunun çaresizliğini bağımlı ilişkilerle, işlerle,
eşlerle örtmeye çalışır.
Peki, bu yolculuğu nasıl daha keyifli bir hale getireceğiz?
Gerçek nedir? Hatırlama gücü ile içimizdeki sırra ulaşmamız mümkün mü? DNA’mızın Dişil enerji katmanı aktifleşip
burada devreye girerse evet mümkün. Nasıldır dişil enerji (Tanrıça)?
“Konuklardan sadece birkaçını içeri alabiliyoruz efendim”
“Ama ben hepsini davet ettim, lütfen tümünü içeri alın”
“Sığma şansımız yok efendim”
“O zaman evdeki tüm gereksiz eşyaları çıkartın ve yer açın
tüm konuklarıma”
Bu mizansen çok açık. Konuklarına çok iyi ev sahibi olan
dişil enerji mis gibi rızıklarla konuklarını şefkatle ağırlamanın heyecanı
içinde. Dişil olan taraf aktifleşmiş. Hizmet etmeyenleri dışarı çıkartmış ve
kendi gücünün farkında dışarıyı değil içeriyi beslemeyi bilmiş.
Hiç kuşkusuz gereksiz olanlar zihne ait olanlar. Şüphesiz
bir enerjidir dişil enerji. Daima yaratım potansiyellerini deneyimlemekle
genişler. Yargı bilmez. Sevginin “sevgi”
kelimesinin çok ötesinde olduğunu bilir. Rahman ve rahim olanla iş görür.
Korkunun beslemediği bir durumdur bu. Ona göre; gerçek sevgi korkudan
özgürleşmiş olan saf bilinç halidir. “ Seni seviyorum” dediği an O; “şimdi” de
seni hep sevdiğini hatırlamıştır. Erilini dengelemiştir.
Eril enerji bu desteklenme ile asırlardır yaşıyorken aslında
kendini-özünü gömmüştür. Özünü tekilliğinden geldiği yanılsamasına kaptırdığı
için kendi biricikliğindeki en muhteşem sevgiden yoksun bırakmıştır.
Dişil enerji; kalp yetmezliği bilmez. Diğer bir deyişle;
kutupluluk-seviyor, sevmiyor papatya oyunu nedir bilmeden sadece sever, sever
ve sever. Değersizlik onun bilgeliğinde hiç var olmamıştır ancak eril dişiline
gereken önemi vermediği için, bu iki duygu onda çok gelişmiştir. Bu yüzden kalp
ağrır ve giderek işlevini yitirmeye başlar.
Dişil ve eril enerji, her ikisi de bizim enerjilerimizdir.
Eril çok aktif olunca, dişil örtülüyor. Eril enerji, zihindir ve korku ile
hayatta kalmaya çalışır. Planlar, çabalar, akışta kalamaz. Kendini sevmez ve
bunu diğer “kendileri” için de yapar.
Dişil enerji, kalptir. Yargısızdır. Şefkat enerjisi ile tam
ve bütün olduğunu bilir. Çabalamaz. Plan yapmaz. Akıştadır. Koşulsuz olarak
kendini sever ve bunu diğer “kendileri” için de yapar.
Hadi artık gülümseme zamanı. Sert mizaçlı, gülümsemeyen
Tanrı, kendisini Tanrıça’nın gözünden görmek için ilk önce onu kırdığından
dolayı özür dilemelidir.
Üzgünüm acı sözlerim için
Üzgünüm seni kırdığım için
Üzgünüm bütün olanlar için
Üzgünüm mutlu yıllarım için
Aşkımız gölgesiz olmalıydı
Şüphesiz olmalıydı
Affedemem ben böyleyim.
Elbette Tanrıça affeder zira Yuva’ya (kalbe tekamül etmek)
erili ile birlikte ev sahipliği yaparak yükselmek onun tek niyetidir. Böyle bir
bütünleşmenin yaydığı titreşimin; dünya’ya, yuvaya olan katkısı tam ve bütün
olan insanlığın bunu yeniden hatırlaması içindir. Herşey dünyanın mis gibi
hanımeli kokması için tasarlanmıştır.
Dişinin kokusunu da sayarak ne de güzel tarif etmiştir
Allah’ın güzel sevgilisi.
“Bana dünyanızdan 3 şey sevdirildi:
Güzel koku- Yaratım enerjisi
Güzel kadın-Dişi enerji
İki gözümün nuru namaz. Eril-Dişil bütünleşmesi."
3’ ününde “bir” olarak toplasak ne de iyi gelir
yüreklerimize. Yaratımın, dişiden geldiğini bilen hakikat ehlinin iki gözü
(eril ve dişil dengelenmiştir) artık namazdan başka bir şey görmez. Diğer bir
deyişle; secde yalnızca kendinden kendinedir.
Dişilin tüm şefkati ve sevgisi üzerinizde ve dengelenmiş
erilin tezahür gücü üstünüzde olsun. Yükseliş, tekamül kaderimizdir…
Yazar: Esra Erdoğan
Kaynak:derki
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder