Sayın anneler, babalar! Sizin de çok cici ama başınızın
belâsı bir yeni yetme kızınız var mı? Siz de bu günlerde durup durup
"Eyvah kızım büyüdü!" diyor musunuz? Kimseye açıkça söyleyemediğiniz
bir suçluluk duygusu duyuyor musunuz? Kendinizi pek mi hazırlıksız yakalanmış
hissediyorsunuz?
Ve o şirin şeyi, tıpkı yeni doğmuş bir bebek gibi, sırf hata
yapmasın diye tekrar kucağınıza mı almak istiyorsunuz? Kucağınıza almak
isterken, bir kuş yavrusu gibi avcınızda sıkıştırmaya başladınız bile mi? Oysa
aşırı kontrol ya da baskı yerine biraz soğukkanlı olmak, o tatlı şeyle yürek
yüreğe gelmek, açık olmak, kaygılarınızı açıkça söyleyip açıklama istemek
yetişir. "Eyvah kızım büyüdü" telâşı, onu itmeye, "biz"den
koparmaya ve "bireyleşmek" yerine bencil olmaya, evde kendine ait bir
federasyon kurmaya iter. Bütün sorunlar itişmeden, kopuşmadan "biz
içinde" ele alınıp çözülmelidir. Bu mümkündür. İstemeniz yeterli!
"Eyvah kızım büyüdü!" sendromu kendini size
öncelikle bir namus problemi gibi sunabilir. Siz de bu telâşla kontrolu
arttırıp baskıya geçmeyi olağan karşılayabilirsiniz. Bu yanlıştır. Oysa, bir
gün sofrada "Kızım artık büyüdün. Bir genç kız görüyoruz karşımızda ve bir
hata oluşmaması, acı verici bir yanlışın ortaya çıkmaması için ne halt
edeceğimizi, sana karşı nasıl davranacağımızı bilemiyoruz. Arkadaşlarını,
arkadaş ilişkilerini, sorunlarını ilgilerini anlatarak bize yardımcı olmak
ister misin?" deseniz sorunu aşıverirsiniz.
Aslında "Eyvah kızım büyüdü!" sendromu, kendini
namus problemi gibi sunarken, çok önemli bir sorunu gizler. Buna
"Bireyleşme mi bencilleşme mi?" sorunu diyebiliriz.
Bakın, çocuk büyümüştür ve büyümeye devam etmektedir. Büyüme
ve gelişme organik, duygusal ve sosyal gelişme aşamalarından oluşur. Çocuk
şimdi duygusal ve sosyal gelişmenin arasındadır. Hormonal aktivasyon duygusal
abartıyla birlikte gerilim ve dengesizlik yaratmaktadır. Onları çok iyi
tanıyorum. Gül bahçesinde yaşıyor olsalar bile oflamaları puflamaları bitmez!
Öbür taraftan büyükleri çok daha yakından görüyorlardır. Hiç de büyüttükleri
gibi değildirler! Yani kendileri de büyüktür. Ama nedense hâlâ sakarlık
etmekte, büyüklerin yaptıkları bazı işleri yapamamaktadırlar! Bunu pek göresi
gözleri yoktur. Tek eksikleri bir iş, bir meslek ve bir eştir. Yine de
içlerinde büyüklerin dünyasına girmelerini engelleyen garip bir duraksatıcı
vardır. Bunu zaman zaman hisseder ve fena şekilde bozulup gerilirler.
Bu "bireyleşme zamanı" dır. Çocuğun bireyleşmesi
lâzımdır. Bu engellenmemesi gereken bir süreçtir. Kendine göre sırları
olacaktır. Büyüme isteğinin etkisiyle bir hatıra defteri tutacaktır. Sırlarını
oraya dökecektir. Artık herkesten başkadır; çünkü sırları vardır. Toplumu çok
iyi tanımaktadır ve güçlüdür! Bu bireyleşme sürecinin tezahürleri ana babaya
çok çeşitli biçimlerde, çok çeşitli mesajlarla yansır. Ana babanın derinindeki
asıl korku, namus korkusu değil "Çocuk kopuyor!" korkusudur. Aslında
aileyle arasındaki o ince bağ her zaman vardır ama sıra, o bağın deneylerinde
değil, toplumsal büyüme deneylerindedir. Karşı cinsten bir arkadaşı olacaktır.
Onunla ilgili sorunları olacaktır. Bunlar da "sosyalleşmenin ve bireyleşmenin"
kaçınılmaz verileridir. Hatta kaçınılmaması gereken verileridir. Arkadaşlar,
kafadarlar ailenin önüne geçmiş gibidir. Ana babayı ürküten burasıdır. Çocuk
böyle böyle bireyleşecektir. "Eyvah kızım büyüdü!" sendromuyla
çocuğuna yüklenen ve kontrolü baskı düzeyine getiren ana baba, çocuğun
sosyalleşmesini ve bireyleşmesini olumsuz yönde etkiler ve çocuğun
bireyleşmesine değil bencilleşmesine yol açar. Böylesi durumlarda ana babanın
yapacağı şey, gönül bağını sıcak tutmak, şefkatin dozunu yükseltmek, her türlü
sorunun rahatça tartışılabileceği özgür ortamlar yaratmak ve belki de dertleşme
saatlerini çoğaltmaktır.
"Eyvah kızım büyüdü!" sendromunu aşmak
istiyorsanız önce "Eyvah kızım büyüdü!" demeyin, "Şükürler
olsun! Kızım büyüdü!" deyin. Ve bundan yürümeğe başladığı ilk günkü gibi
sevinç duyun. O, sizinle olan yürek bağını umursamaz görünebilir, sevinçle
yuvadan uçup toplum semasından ters takla gösterilerine girişebilir. Yapılması
gereken, ümüğünü mü sıkmaktır? Baskıyı mı arttırmaktır? Yoksa sevgi pompanızı
daha mı çok çalıştırmaktır? Ona hâlâ çatık kaşlarla bakmanın daha doğru
olduğunu mu düşünüyorsunuz? O zaman buyurun kavgaya!
Yazar:Mustafa Öz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder